7 Mayıs 2014 Çarşamba

Pupa | YF Blog Tur

Anime adı: Pupa
Bölüm Sayısı: 12
Gösterim Tarihi: 10 Ocak 2014- 28 Mart 2014
Tür: Fantastik, Korku, Shounen, Psikolojik
Yazar: Sayaka Mogi

" "Ölüm" ve "hayatın" kardeşleri Utsutsu ve yume Hasagawa'nın birden bire kendilerini yapayalnız bulmalarının hikayesi. Bir gün, Yume gizemli kırmızı bir kelebek görür ve vücudu bir metamorfoz geçirerek, insanları yiyen bir canavara dönüşür. Utsusu, küçük kız kardeşini normale döndürmenin yollarını aramaya başlar."



------------------------------------------------------------
Geçen Noragami yazısında bu seri hakkında ne yazacağımı bilemiyorum yazmıştım ancak Pupa hakkında ne yazacağımı gerçekten bilmiyoruım.

Seriyi çevirmek gibi bir hata yapmamış olsam (Ki konusunu beğenip çevirmek istedim benim suçum değil.) hiç yapmadığım bir şey yapıp 2. bölümde bırakır ona göre yazardım muhtemelen. Mangasına bakmasam ve sansürler olmasa sevebilirdim aslında seriyi. En azından "Nasıl yerde bitti lan?!" moduna girip mangasına bakardım ve burada az da olsa övüyor olabilirdim. Ama daha ilk bölümdeki sansür beni direkt olarak mangasına bakmaya itti. Ama burada da bir sorunla karşılaştım ki 14. bölümden sonra İngilizce'ye çevrilmemiş mangası, ayrıca ilk 14 bölüm çevirisi de bi acayip. O yüzden ne animesinden ne de mangasından keyif alabildim kısaca. Ancak mangasının çizimleri oldukça güzel. Animesinin çizimleri de aslında ürkütücü diyebilirim, ama tabi çoğu sansürlü olduğu için bir şey anlayamıyoruz.
Opening şarkısını sevdiğimi söyleyebilirim. Sıkıntıdan "pyupa pyupa" derken headbang yapıp kendi çapıumda seriyi eğlenceli kılıyordum. Tamam kötü anime yaparsın, mangakanın oyununa gelmişsindir yalnızca manganın reklamı olsun diye kötü yaparsın anlarım da bir bölüm boyunca neden kız yalnızca abisini yer ve "onii-chan" der? Hatırlıyorum da o bölüm 20 satır gibi gelmişti. 18 satırı falan onii-chan'dı. Kalanları da çok lezzetli falan. Bu nedir allasen? Yalan olmasın beleş et bulsam ben de yumulurum 3 öğün muhtemelen de bari biraz sofra adabı öğren be kızım.görmemiş gibi abisinin üstüne çıkıp son yemeğiymiş gibi yiyor. Vegan olsam izlemezdim bu seriyi muhtemelen. Gerçi onlar hayvanlarla alakalı ama abisinin de hayvandan pek farkı kalmadı gözümde seriyi izlerken. Ayrıca muhtemelen mangakanın kızkardeş fantezisini de herkes fark etmiştir. Tamam kardeş fantezisi yap da abisini yemeden önce yalamak nedir arkadaş? 
Çocuklar bakmasın diyeceğim de baktınız artık.


Farkettiyseniz konu üzerine bir şey yazmadım bile. Çünkü yazamıyorum. Çünkü konu yok. Aklıma Vizontele'deki "Baba akü yok." muhabbeti geldi şu an yazarken. Baba konu yok. Aslında var da çalmışlar. Gizemli kadın abla geldi, kız canavara dönüştü falan.Eee? Devamı yok. Bildiğimiz kadarıyla yok en azından. Kardeş fantezisini kadın ablayı kullanarak ileri boyuta taşıdıklarını da fark etmişsinizdir muhtemelen. 
Serideki en hoşuma giden şey bazı şiddet sahnelerinin ayıcıklarla gösterilmiş olmasıydı. Bana orijinal geldi bu fikir, bilmiyorum başka bir yerde de kullanıldı mı ama hoşuma gitti. 
Aslında madem manga tanıtımı yapacaksın, yap 2-3 bölümlük OVA da düzgün olsun bari, insanlar da meraklanıp mangaya baksınlar. 12 hafta boyunca kız toplam kaç kilo et yiyecek diye düşünerek izledim şahsen, ne mangayı okumak aklıma geldi (Pek anlamadığım için sonradan tekrar okumak istemiştim de vazgeçtim açıkçası anime böyle gidince) ne de başka bir şey.
Fark ettiyseniz şu an yazıyı sadece uzatmak için yazıyorum çünkü yazacak pek bir şey yok. O yüzden bu seferlik kısa kesip size de işkence çektirmek istemiyorum. Vaktiniz gani ganiyse, toplam 40 dakikamı yiyişen (baya yemek manasında) kardeşlere ayırmak için can atıyorum diyorsanız izleyin ama yoksa izlemeyin. Benim gibi duygusal davranıp animelere 6 puandan aşağı veremeyen biri bile (Tonari no kaibutsu-kun'a 5 vermiştim, çünkü gram ilgi alanım değildi o yüzden.) bu seriye sırf emekten dolayı 4 puan vermişse pek yanaşmayın derim.

Bu yazıyı daha turu kararlaştırdığımız gün yazıp bugüne otomatik göndermeye ayarlamıştım tur zamanı yazıp gönderemeyeceğimi bildiğim için. (Bir şekilde yaptım ama nasıl yaptığımı bile hatırlamıyorum umarım sorun çıkmaz.) Başka bir seri olsa bir şekilde fırsat bulup düşüncelerimin son haliyle yazı yazmak isterdim ancak Pupa için düşüncelerimin değişeceğini düşünmüyorum.

18 Nisan 2014 Cuma

Noragami | YF Tur - Cosplay

Anime adı: Noragami
Gösterim Tarihi: 5 Ocak 2014 - 23 Mart 2014
Tür: Aksiyon, Macera, Shounen, Doğaüstü
Yazar: Adachi, Toka

"Yato, bir gün en çok inanılan ve en büyük tapınağa sahip olmak isteyen küçük bir Tanrı’dır. Fakat, parasız olması ve yardımcısının kendisini tek başına bırakması Yato’yu zor duruma düşürmüştür. Yato'nun kendisine iş bulduğu ender günlerden birinde, Hiyori Iki isimli bir kız, Yato’nun Tanrı olduğundan habersiz bir şekilde, kendisine otobüs çarpmasın diye kurtarınca; Yato’nun sıradan hayatı değişmeye başlar.

Bu kaza, Hiyori’nin ruhunda bir anormalliğe sebep olur ve Hiyori istediği zaman ruh ve Tanrılar’ın dünyasına geçiş yapabilir hale gelir. Normal haline geri dönebilmesi için Yato’dan kensine yeni yardımcısı Yukine ile yardım etmesini ister."



(Yazıyı bir arkadaşım vasıtası ile gönderiyorum, umarım bir sorun çıkmamıştır.)

Kısır bir biçimde geçen kış sezonu nihayet sona erdi. Kış sezonundan 8 anime izledim (Kendime bile şaşırdım gerçi.) ancak neredeyse hiç bir animeden yeterince tad alamadım. Kış sezonundaki favorilerim D-Frag ve Toaru Hikuushi e no Koiuta oldular. Toaru ne kadar aceleye getirilse de izlenebilir bir yapımdı. D-Frag ise saf komedi, izlerken hoşuma gitti.

Noragami'ye gelirsek aslında ne yazacağımı tam olarak bilemiyorum bu seri hakkında. Büyük ihtimal yazacağım en kısa tur yazısı bile olabilir. Noragami'ye başlama nedenim yalnızca yorumlarına güvenmemdi. Ki normalde hikayeye, yorumlara bakmadan izlerim bir seriyi, benim için ilk bile oldu diyebilirim. Ama sezon kısır geçtiğinden ötürü bu kadar övülüyorsa iyidir diye düşünmüştüm. Ama gel gelelim seriyi çok beğenemedim. Aslında karakter tasarımlarını, çizimlerini, müziklerini hatta seiyyularını çok beğendim ama hikaye olarak tatmin etmedi beni. Sanırım bu konuda dinazor diye tabir edilen oyuncuların animeci versiyonuna terfi ediyorum. Tabi hikaye arayışı ciddi seriler için geçerli, komedi animesinden hikaye bekleyecek durumda değilim.  İzlerken sorduğum soruların neredeyse hiçbirine cevap alamadım seriyi izlerken. En azından 24 bölüm olabilecek bir seriyi 12 bölüm yaparak harcamışlar resmen diye düşünüyorum. Filler bölüm koyacaklarına (Bildiğim kadarıyla son bölümleri filler, ancak tam emin değilim.) en azından 1 bölüm bile olsa geçmişe gidip çat çat akıldaki sorular cevaplanamaz mıdyı? Bence yapılabilirdi. Ya da 24 bölüm yapılıp rahat rahat işlenebilirdi konu. Bildiğim kadarıyla Japonya'da da sevilen bir seri, uzatılabilirdi diye düşünüyorum.Ama burada bence suç anime yapımcılarında. Çünkü muhtemelen ilk anime teklifi verildiğinde manga 25. bölümünde falandı, biraz daha ilerlemesi beklenebilirdi.  İlk bölümler iyiydi, ortalara doğru her yerden yeni karakterler falan fışkırmaya başladı birden. Biri Yato'yu seviyor biri nefret ediyor biri de Japonların çok sevdiği "ossan" modunda. Son bölümlerde de hikayesine 10 dakika düşünülmüş gibi duran bir "boss" geldi. Son bölüm de ben shounenim diye bağıran bir bölüm olmuştu resmen. Ama o tarz bir olay olmayan shounen olmadığı için (Özellikle Fairy Tail için geçerli sanırım bu izlediğim animeler içinde.) pek kötümseyemedim.

O kadar kötümsedin iyi yanları da yok mu bu serinin derseniz var elbette. Özellikle fakir ve eşofmanlı bir tanrı fikri güzel, harbiden animenin ismindeki gibi tam bir avare. Kişiliği hiç tanrı gibi değil, tanısam kendisini ve yolda görsem "Naber muhtar?" derim mesela. Ama parayı vurunca kişiliği değişecekmiş gibi hissettim, sırf bu durum için bile mangasını takip edeceğim. Hiyori denen kız iyiydi, normalde heroinler biraz beyinsiz yapılıyor ama bu normaldi, hatta kişiliği de iyiydi. (Ama çeviri yapan arkadaşlar hep Ikı yerine İki Hiyori yazmışlar ki baya garip duruyor, ufak bir eleştiri olarak sıkıştırayım şuraya.) Yukine'ye uyuz oldum. Allah'ın ergeni. Sonlara doğru sevdirmeye çalıştılar ama olmadı, en azından ben sevemedim, o tarz karakterleri de sevmeyeceğim hiç bir zaman sanırım. Anime hakkındaki en güzel şey Kofuku-sama idi sanırım. Bi kere seiyyusu Toyosaki Aki ve karakterini de çok sevmiştim. Kutsal silahı ile çok güzel bir ekip olmuşlardı. Ayrıca seiyyu kadrosu da müthiş isimlerden oluşuyor. Ama Yukine ergenine Kaji Yuki pek gitmemiş diye düşünüyorum.

Sanırım ilk defa bir yazımda bir seriyi bu kadar kötüledim. Ama buradan serinin kötü olduğu anlamı çıkmasın. Güzel bir seri ancak abartıldığı kadar müthiş olmadığını düşünüyorum. Çok beklentim olan bir seri olmasaydı bu kadar kötülemezdim büyük ihtimalle. Neyse benim bu yazıdaki konum cosplay, maalesef sadece arşive kaydettiğim cosplayleri ekleyebileceğim. Umarım ben bakamıyorken daha güzel cosplayler çıkmamıştır. Büyük hallerine linke tıklayarak ulaşabilirsiniz.

[hr]
Kanda Laam



































Lenneth XVII (Kızlar dikkat, kendisi erkek değil maalesef.)

















Ryuichi Randoll















































Yoki






























Coni


































































Ryouji



















27 Şubat 2014 Perşembe

Ayakashi: Japanese Classic Horror | YF Blog Tur

Anime adı: Ayakashi: Japanese Classic Horror
Tür:  Tarihi, Korku, Fantastik
Yazar: Chiaki Konaka

"Japon kültürü'nün üç farklı korku hikayesini anlatan seride. kocası tarafından aldatılan eşin, ölümden sonra bile intikam arayışını anlatan "yotsuya kaidan" , bir tanrıça ve insanın yasak aşkını anlatan "tenshu monogatari" ve bir aileye kin duyan gizemli bir kedinin hikayesi "bakeneko." hikayelerine yer verilmiş "


Öncelikle sormak istiyorum ki "Korku bunun neresinde?" :( Japonların nedense korku animesi yapamadığını biliyorum, ama en azından animenin adına horror eklemeseydiniz iyiydi ya dedim. Gerçi Yama Shibai gibi korkunçlu karı modunda korkutmak için kasmamışlar o konuda teşekkür ettim. Çünkü onu izlerken konunun nasıl olduğunu düşünmüyor artık köşeyi dönünce bir şey çıkacak mı tencerenin kapağını açınca içinden şeytan yüzü çıkacak mı tarzı şeyler düşünüp yapımcılara bela okuyordum. En azından bunda relax relax izleyebildim. Gerçi gerilim bile yaşatmadı ama neyse. Ha şöyle düşündüm bizde nasıl sağlam müslümanlar televizyonda kabe görünce, ne bilem dua edilince ağlamaya başlıyor acaba Japonlar da böyle inançlarıyla ilgili şeyleri görünce korkuyorlar mıdır? Yani sonuçta biz nerden bilelim shinto tanrısıdır, şeytandır, lanettir. İzlemiş olan bir Japon bulup onun yorumlarını da almak daha doğrudur sanırım bu konuda.

Konuya gelirsek anime toplam 3 hikayeden oluşuyor. İlk 2 hikaye 4 bölüm, 3. hikaye 3 bölüm şeklinde.
Hikayelerle ilgili yorum yapmadan; genel olarak animasyon kalitesinden bahsetmek isterim ki, şüphesiz 2006 yılına göre animasyonlar kötü. Zaten animenin 720p sürümü bile yok. Bütçesizlikten diye düşündüm ancak FujiTV tarafından yayınlanmış, Toei Animation yapmış ve Yamaguchi Kappei ve Hirata Hiroaki gibi ünlü seiyyular da kullanılmış. Parasal sorunlardan dolayı olacağını pek sanmıyorum. Ama Toei'de yeni işe başlamışlara kakalamışlar da olabilirler artık o kadarını bilemeyeceğim, ki çok da umrumda değil. Çünkü görüntüye pek önem veren biri değilim ve birkaç yer dışında animasyonlar da öyle pek rahatsız etmedi beni. Ama iyi değildi o da bir gerçek.

Müzikler de ilk arcta oldukça iyiydi aslında Japon ezgileri kullanılmıştı bol bol, ama nedense son 2 arc normal aksiyon müziği kullanmaya başladılar ki bunu pek beğenmedim, çünkü ilk arcı sevmemin büyük nedenlerinden biri müzikleriydi. Openingi ilk duyduğumda baya efsanevi bir şey çıkacak diye düşündüm ama birden rapimsi bir hal aldı. Arkadan "Cartel bir numara en büyük, cehennemden çıkan çılgın Türk." diyerek Erci E çıkacak sandım.
Gifteki Erci E bile değil ama gaza geldim biraz, pardon.


Hikayelere gelecek olursam ilk arc iyiydi. Özellikle surat çizimleri ( her ne kadar kadınların gözleri enselerine kadar uzayacak diye düşünsem de) Japon'a benzer ender çizimlerdendi. (Aku no Hana'nın animesinin surat çizimleri de Japonlara benziyordu genel olarak.) Hikaye ilginç başladı, güzel de gitti hatta gece kulaklık son ses modunda izlediğim için oda arkadaşıma bakıyordum ulan birden ayaklanmasın da laptopu kafasına geçirmeyeyim diye de iyi ki öyle bir şey olmadı şansına. Her şey iyi güzeldi ama o abla o pozisyondaki bir kılıçla nasıl öldü hala anlayamadım. Anlayamadığım bütün fizik kurallarını düşündüm ama yine anlamadım. Fiziksel kurallardan anlayan biri varsa anlatsın pls :( Ayrıca Iemon nasıl bir açtır arkadaş bırak karının 40ı çıksın bari öyle gir başkasının koynuna. 15 dakika bile beklemedi. Hep şeytanın işi bunlar işte. Zaten gördü sonra şeytanı da neyse. Arc'ın son dakikalarında bi iğrenme geldi yalnız bana. 15 yaşına kadar hemen alt katında lağım fareleri olan bir evde yaşayınca ordu kurmuş fareleri görünce ister istemez iğrendim. Ha bi de son bölümde amca çıkıp lanetin hikayesini anlatmaya başlayınca koptum ben olaydan. Bırak Japoncamın yetmemesini, Türkçem yetmedi + o kadar olay anlattı ki yamuldum. Anlattığı şeylerde ölü varsa Allah rahmet eylesin artık.

2. hikayeyi "Vat da fak is dis şit?" diyerek izledim. Cidden öyle dedim yalnız. Abi bu korku hikayesi olmamış  ki bildiğin Brezilya dizisinin tanrı versiyonu. Tanrıyım aşık olursam zayıflarım muhabbetine giriyorsun ama adamın karşısına selam vermeden anadan üryan çıkıyorsun. Hadi sen iradene sahip çıktın, adam öyle görür görmez hoşlaştı zaten. O  rahmetli büyükannemi andıran yılanlara dönen nine dışında çekici bir şey yoktu be. Evli barklı adamsın, korku animesindeyiz ama sen tanrının koynuna giriyorsun. Ben izlerken çarpıldım burda.

3. hikaye açık ara en iyisiydi. İlaç satıcısını çok beğendim. Hikaye de oldukça güzeldi işlenişi de. Kitabın içindeymiş gibi verilen efekt de kötü animasyonları kapattı bir nevi. İyiydi yani. Zaten böyle kapalı ve ufak bir ortamda iyi işlenen hikayeleri her zaman sevmişimdir. Daha uzatılabilir miydi bilemiyorum ama ikinci arc 4 bölümken bunun 3 bölüm olması küfür gibi geldi biraz. Bir de son bölümün ilk başında çalan bir soundtrack vardı ki enfesti o. Ama tekrarlayan animasyonlar / olmayan animasyonlar biraz göze batıyordu. Ama olsundu, hikaye iyiydi o yüzden helal olsun dedim ve iplemedim o animasyon aksaklıklarını. 

Yazıyı biraz daha uzatmak isterdim ama şifayı kaptığım için izninizle kısa kesmek durumundayım. (Gerçi düşündüğümden daha uzun oldu ama...) İzleyelim mi diye sorarsanız izleyin ama çok şey beklemeyin derim. Çünkü en azından bizim ırkı korkutmak için gerekli şeyler yok. Yani böyle iskender falan yerken izleyip de vegan edecek türde bir seri değil. Ama sırf son hikaye için bile izlenebilir.



14 Ocak 2014 Salı

Gintama: Kanketsu-hen - Yorozuya yo Eien Nare | YF Blog Tur


Anime adı: Gintama: Kanketsu-hen - Yorozuya yo Eien Nare

Yazar: Sorachi Hideaki

Shiroyasha hiç ya
şamamış olsaydı ne olurdu?

Edo, sebebi bilinmeyen bir kaosa sürüklenmiştir. Sakata Gintoki, var olmadığı bir geleceğe gönderilir. Yorozuya, dağılmıştır.

Artık bir hayalet olan Gintoki, arkadaşlarını son bir kez daha kurtarma görevini üstlenmiştir. Yorozuya’nın sonu olabilecek, bu büyük görevi bitirmek zorundadır.











Sonunda Gintama turumuz geldi çattı, hatta bitiyor! Gerçekten bu zamana kadar Stein;Gate'in turu da dahil olmak üzere -Ki en sevdiğim seri olduğunu sık sık dile getiririm.- sabırsızlıkla beklediğim tek tur bu oldu diyebilirim. Çünkü Sorachi-sensei ve animasyon/dublör ekibi, hatta filmin çaycısı bile 2013teki en güzel şeye imza atmışlar.

Filmi ilk haberi çıktığından beri merakla bekliyordum, hatta Steins;Gate turunda dediğim gibi Aralık ayında izleyeceğimiz için bu iki filmi oldukça üzülmüştüm. Hatta Gintama'nın filminin çevrilmesi biraz daha uzun sürdüğünden Selinle her saniye bekliyorduk artık gelse de izlesek/çevirsek diye. En sonunda geldi ve o gece filmin çevirisi kontrolleri dahil 12 saati Gintama ile geçti. Ki geçirdiğim en güzel 12 saatti bile diyebilirim sanırım.

Filme gelirsem(Yazım spoiler ya da replikler içerecek, spoilera oldukça hassas olanların dikkatli olmasını öneriyorum.); başındaki sosyal mesaj oldukça komikti! Gerçekten, sosyal mesaj vereceğim diyip insanı bu kadar güldüren bir film daha olamaz sanırım. Hatta adamı ekmeğinden ettim muhabbetine Gintoki'nin de filmi kameraya alması muhteşemdi. Kagura ve Shinpachi de eski formlarındalardı. Filmi izlerken Gintama'ya kavuştum diye cıvıl cıvıl mutluluk tohumları saçarken Gintoki'nin porno izleme merakına geleceğe gitmesine ve gittikten sonra eski intronun yayınlanması ve 3D/ 3 Dango muhabbeti ilk kahkahamı attırdı.


Shinpachi ve Kagura'yı görünce n'oluyoruz dedim. Shinpachi gözlükten insana evrimleşmiş, Kagura da yemek manyağından tsundere queen'e (Rie-san'ın hakkını vermişler gerçekten de.) dönüşmüş. Oldukça şaşırdım böyle olunca. 5 yıl içinde kendilerini Edo'nun yeni Yorozuya'sı yapmak için kendilerini inanılmaz derecede geliştirmişlerdi. Ha ben Kagura fanı olarak eski saf-salak halini ve nerdeyse her cümlesinden sonra -aru eklemesini daha çok seviyorum orası ayrı. Ama Shinpachi genel olarak dalga geçilmesi dışında pek komik olmayan bir karakter olduğu için bu hali daha iyi olmuş. 


Gintoki, Madao ve Catherine'in hallerini görünce güleyim derken tükürüğümde boğuluyordum. Gintoki artık orijinal mi olmuş desem komik mi olmuş desem cidden bilemedim şu an. O tarz bir değişiklik sanırım bir tek Gintama'da olur. Madao zaten 76 yıl yaşlanmış resmen ama diğerlerinin daha çok yaşlandığını sanması/ kendini genç sanması müthişti. Catherine için de açıklama değil de random gülüş yapabilirim sanırım. Tabi bir de Otsuu-chan var ki onun olduğu bölümleri sevmesem de şarkılarını dinlerdim hatta bazı şarkılarını Youtube playlistimde bulundurur ara ara dinlerim de, 5 yıl
 içinde zavallım gitmiş pornucu olmuş. Ve işin garibi Shinpachi onu dinlemekten vazgeçip
 izlemeye başlamış ki Otsuu'suna kıyıp nasıl izliyor tam anlam veremedim.

Kagura'nın açıkladığı Gintoki'nin ölüm şekli, gerçekten de bir shounen başrolünün ölebileceği en boktan şekildi. Hatta Gintoki'nin deyimiyle "Ne kadar silersen sil temizlenmeyen bir ölüm şekli?!" 
5 yıl sonra Chinpo ile de olsalar Yorozuya'nın tekrar bir araya gelmesine oldukça sevindim. 
Shinsengumi ile Zura ve destekçilerinin birleşmesi çok iyi olmuş. Gerçekten düşman olmasalar müthiş makara dönebilirmiş. Özellikle "Bana goril de / bana Zura de." kısmında filmi durdurup kendime gelmeyi bekledim bir süre. Ama karşılaştıklarında Tae'nin durumunu Kondo'ya söylememeleri ve Shinpachi'nin onu terslemesi üzücü bir durumdu.
Sougo için de "Kime benziyor la? Tanıdık geliyor ama çıkaramadım bir türlü" derken Gintoki sürprizi bozdu ama güzel bir gönderme olmuş.


Filmin ikinci en can alıcı sahnesi hastane sahnesiydi. Özellikle Sarutobi'nin konuşmasında gözlerim baya doldu. Hatta sonra çevirirken, kontrol ederken vs. birkaç kere tekrar izledim her seferinde gözlerim doldu. Gerçekten hem bizim stalkerdan beklenmeyecek bir konuşmaydı ve gerçekten etkileyiciydi. Ha daha sonra gözler yaşlı yaşlı aksıra aksıra güldüm orası ayrı bir mesele.

Hastane sahnesinden sonra da fillmin asıl kısımları başladı. Kagura'nın ayrılıkla ilgili konuşmaları beni etkiledi. Gintoki'nin savaşı gerçekten muazzamdı. Eğer yeterince güçlüyseniz kendinizi ancak kendiniz öldürebilirsiniz, bu da filmden çıkarttığım bir sonuçtu. İlerleyen sahnelerde Gintoki'nin kııyafetinde Madao'yu görünce dedim "Steins;Gate'e bağladılar, zaman çizgileri falan kaydı birşeyler oldu." diye de Madao'nun orda olma sebebi çooook farklıymış. Ve bu durum tabi ki de sadece Gintama'da olabilecek absürd bir durum sanırım. Geçmişte geçen bölümler oldukça güzeldi. Aslında bütün herkesin geçmişte olması hem iyiydi hem de gereksizdi. Yani geçmişte bir şekilde bu durum yaşandığından ötürü tekrar geçmişe gidilmesi gerekti, herkesin gelmesine gerek yoktu ama bence bunu yapmalarının nedeni herkesi son bir kere tekrar görmemizdi ki bu açıdan da çok iyi olmuştu.


Savaşın sonundaki sahnede fangirl olsam fangirl çığlığı atardım sanırım. Tabi ben "Heyt be! Helal olsun ulan!" nidaları falan attım. Enmiye gerçekten uyuz olmuştum ve 15 yıl sonra tekrardan sonunun gelmesi izlemeye değer bir sahne oldu.

Ve tabi filmin sonlarına gelirken Gintama Gintamalığını yaptı yine. Gerçekten geleceğe dönüş yaptıkları sahneleri biraz daha uzatıp yeni bölüm diye sürebilirlerdi, o derece eğlenceliydi. Ki neredeyse sadece tuvallette geçen bölümü olan bir animeden bunu beklerim ileride gelirlerse.
Filmin en can alıcı sahnesi de kesinlikle bizim üçlünün kaldıktan sonraki konuşmalarıydı. Özellikle Kagura'nın konuşması ve Gintoki'nin ondan beklemediğim şekilde gelin size bir sarılayım, birbirimizin yüzüne daha yakından bakalım muhabbeti de göz dolduran bir sahneydi. Biri bana dese ki istediğin bir animenin içinde yaşayabilirsin diye; kesinlikle Yorozuya'da çalışmak istiyordum derdim. Ve Shinpachi'nin gözük esprisi diyorum ve buraya hayali bir random gülüş bırakıyorum. Ben uzun zamandır bir esprinin bu kadar cuk oturduğu bir sahne izlediğimi hatırlamıyorum. Gülmekten boğazım kuruduğu için su molası verdim, o derece müthiş oturmuştu.

Bu arada filmde SPYAIR çaldığını bir tek ben farkedemedim sanırım. Şarkıyı bilmiyordum zaten, ha bilsem de o sahnelerin gazıyla dikkat edebilir miydim bilmiyorum orası ayrı. Ama sonunda Pray çaldılar ve sonunda normal Yorozuya hallerinden bir sahne gösterdiler ya dedim "Bu anime burda bitmez!". Aslında herşeyden sonra arkaplanda sadece Yorozuya tabelası varken 2-3 dakika saçmaladıktan sonra "Aslında herşey şakaydı, yeni sezonumuz 2014 içinde yayına girecek." tarzında bir açıklama bekledim gerçekten. Umarım manga ile ara yeterince açılmışken seneye falan yeni bir sezon yaparlar da bizi sevindirirler. 


Başta Kagura'nın olmak üzere bir sürü gif ve resim ekledim yazıya, umarım bilgisayarınız veya telefonununzde sıkıntı çıkmaz. Aslında elimde olsa her cümleden sonra gif/resim ekleyebilirdim, yazıyı yazmam x dakika sürdüyse tumblr'da giflere resimlere bakıp iç çekip, hangisini koysam acaba diye düşünmem 3x-4x dakika sürmüştür. Filmi Gintama izleyen / ya da izlemiş ve çoktan fanı olmış kişilerin izlemesini tavsiye etmeyeceğim, çünkü bir Gintama severin bu filmi kesinlikle izlemesi gerekiyor, çünkü 2013'te yapılmış en güzel şey bu filmdi!
Yazımı son bir gifle bitirip turu da Burcu'ya devrediyorum. Bir sonraki turda görüşmek üzere!

23 Aralık 2013 Pazartesi

Steins;Gate: Fuka Ryouiki no Dejavu / YF Blog Tur

Anime Adı: Steins; Gate: Fuka Fyouiki no Dejavu

Tür: Sci-Fi, Aksiyon

Yazar: Nitro+
Film, anime serisinden bir yıl sonrasını anlatıyor. D-Mail'in keşfiyle, geçmişe gönderilebilen mesajlar sayesinde, çeşitli "Dünya Çizgilerinde" yaptığı yolculuklar sonucu,  Rintarou Okabe; arkadaşlarının ölmediği, geleceğin SERN tarafından yön bulduğu için zaman makinesinin hiç icat edilmediği "Steins Gate" çizgisine ulaştığını düşünmektedir. 

Fakat, Rintarou yaptığı yolculukların etkisini hissetmeye başlar ve bunun sonucu tarihten yok olur. Büyük bir zorluklarla kurtardığı Kurisu Makise dışında kendisini hiç kimse hatırlamamaktadır. Şimdi Rintarou'yu geri getirmek Kurisu'nun görevidir.


Blog turdaki veya yazıyı okuyanlardan çok daha fazla anime izlediğimi iddia edemeyeceğim ancak Steins;Gate'in serisinin benim kalbimde ayrı bir yeri vardır. İzlediğimden beri her zaman en sevdiğim yapım olduğunu dile getirdim ve sanırım getirmeye de devam edeceğim. Filmin haberini gördüğüm ilk an beni inanılmaz bir heyecan kaplamıştı. Tabi Japonya'da sinemalarda gösterildikten yaklaşık 6 ay sonra bizim izleyebilecek olmamız da üzücüydü. Aralık geldiğinden beri de gün sayıyordum çıksa da izlesek diye, en sonunda çıktı ve Selinle birlikte hem izledik hem de çevirisini yaptık.



Ben birşey izlemeden önce konusunu okumayı sevmem. Hiçbir şey bilmeden izlemek benim için olayın gizemini daha da arttıran bir unsur. O yüzden filmin konusunu da okumamıştım ancak duygusal olacağına dair bir düşüncem vardı. Çünkü aksiyonlu bir şey yapsalar filme sığdıramayacaklar diye düşündüm. Ha bu filmi gelebilecek ikinci bir sezonun başlangıcı şeklinde yapamazlar mıydı? Yapsalardı, ah keşke yapsalardı da hem duygusallık daha az olurdu hem de en sevdiğim yapımın 2. sezonunun geleceği için sevinirdim. 


Filme gelirsek, 25. bölüm olarak yayınlanan OVA'nın devamı niteliğinde çekilmiş. Açıkçası OVA'yı beğenmiş ama fazla amaçsız bulmuştum ki bu filmle bağlamaları güzel oldu. Film Kurisu'nun Amerika'dan Japonya'ya gelmesiyle başlıyor. Aynı seride olduğu gibi ilk başlarda hiçbir şey olmuyor ancak olanlar filmin sonuna doğru oluyor. Ama o filmin hiçbir şey olmayan yaklaşık 50-60 dakikası bile su gibi geçti izlerken, bir kere bile ne kadar kaldı diye bakmadım. Gerçi ben bu hayranlıkla 30 saat halı yıkasalar sıkılmadan oturur izlerdim diye düşünüyorum orası ayrı bir hikaye. 
Film Okarin'in Reading Steiner'ının etkisiyle kendi dünya çizgilerinden kaybolmasını ve Kurisu'nun onu kurtarmasını anlatıyor. Seri ile çok benzer bir senaryo. Seride de Okarin'in amacı Kurisu'yu kurtarmaktı. 
Bütün karakterleri serinin sonundaki halleriyle görebiliyoruz. Mayuri'den "Tutturu~" duymayı özlemişim. Ama sonu biraz olup bittiye gelmiş gibi gözüküyor. Tabi spoiler vermeden anlatmak imkansız gibi o yüzden filmi izledikten sonra bana katılacağınızı düşünüyorum.
Dediğim gibi film duygusallık üzerine kurulu daha çok. O yüzden duygusal şeyleri sevmeyenler pek hoşlanmayabilirler. Ben de pek hazzetmem duygusallıktan ancak Kurisu ile Okarin çifti Bakuman'daki Mashiro ve Azuki çiftinden sonraki en sevdiğim çift olduğundan ötürü biraz tolerans gösterebiliyorum duygusallıklarına :') Shoujolardaki gibi çocuksu ilişkiler değiller en azından.
Toparlamam gerekirse Steins;Gate severlerin kaçırmaması gerektiğini düşündüğüm bir film. Ben çok beğendim ancak serisinin havası tam yok. Beğenmeyenler de olacaktır ama seviyorsanız gidip izleyin bence!

8 Ekim 2013 Salı

Free! - OST / YF Blog Tur

Anime Adı: Free

Bölüm Sayısı: 12

Yayın Tarihi: 4 Temmuz 2013 - 25 Eylül 2013 

Tür: Komedi, Spor, Okul, Slice of Life 

Yazar: Koiji Ohji

Hikaye suyu ve yüzmeyi çok seven Haruka Nanase, etrafında geçiyor. İlkokuldan mezun olmadan önce, takım arkadaşları Makoto Tachibana, Nagisa Hazuki ve Rin Matsuoka ile bir yüzme yarışmasına katılır. Büyük bir zaferin ardından Rin ve diğerlerinin yolları ayrılır.

Lisedeki sıradan hayatları Rin'in Haruka'yı bir yüzme yarışına meydan okuması/davet etmesi ile değişmeye başlar. Yenilen Haruka, arkadaşları Makoto ve Nagisa ile tekrar bir araya gelip, takımlarına Rei Ryugazaki'yi de ekleyerek Rin'i yenmek için Iwatobi Lisesi'nin ilk yüzme kulübünü kurarlar.

Açıkça konuşmak gerekirse ilk önce bu animeyle ilgili yazımı çoğunlukla çemkirerek geçirecektim. Çünkü çoğu erkek gibi önyargı ile başladım ancak önyargılarımın çoğu kırıldı diyebilirim. Sonuçta bu bir yaz animesi ve yüzme ile ilgili. Erkeklerin ilgisini çekmekten çok kadınların ilgilerini çekmeyi amaçladıkları belli. Yalan olmasın bir erkek olarak her bölüm birbirine sarılıp eden çıplak kaslı erkekler görmekten pek hoşnut değildim
ama havuz animesi olduğundan çıplak erkek normal, "daha çok" kadınlara yönelik olduğundan fanserviceye de normal bakıyorum. Sonuçta genellikle shounen ve seinen serilerde de erkeklere yönelik fanserviceler yapılmakta bolca. Sanırım bu paragrafı görünce anime çıktığından beri söylediklerimi görenler kafasına saksı düştü olarak düşünecektir büyük ihtimalle ama mantıklı olarak düşününce bence durum bu. Ha normalde bunları bilerek başlamazdım açık konuşmak gerekirse. Orası ayrı bir mevzu.

Animenin açıklamasını Myanimelist'ten aldık ancak biraz düzenleme yaptığım halde pek iyi bir açıklama olduğunu düşünmüyorum. Kısaca konusuna değinirsem Makoto, Nagisa, Rin ve Haruka ilkokuldan arkadaşlar, ilkokuldan mezun olmadan önce takım olarak yüzme yarışmaına katılıyorlar ve kazanıyorlar. Ancak Rin olimpik bir yüzücü olmak istediğinden dolayı eğitimini sürdürmek üzere Avustralya'ya yerleşiyor. Lise zamanı geldiğinde ise Rin'in Japonya'ya tekrar döndüğü anlaşılıyor ve bunun üzerine Haruka, Makato ve Nagisa Iwatobi Lisesi'nde bir yüzme klübü kuruyorlar. Ancak okuldaki havuzları açık olduğundan ve kapalı bir yüzme havuzunun eğitimlerini yeni bir klüp olduğu için onaylamayan okul yönetiminin gözüne girip yeterli desteği alabilmek için Ulusal müsabakalara girmeye karar veriyorlar. Ancak bu konuda bir sıkıntıları oluyor çünkü müsabakalara katılmak için 4 yüzücü gerekmekte, yani bir kişiye daha ihtiyaçları oluyor ve aramaya başlıyorlar. Uzun bir uğraşın sonunda kohaileri olan, atletizm klübünde bulunan Rei aralarına katılıyor.

Devamı ağır spoiler olacağından ötürü bu kadar yazmam yeterli diye düşünüyorum. Gerçi bu bile biraz çok olmuş olabilir. 

Nagato, Rin, Rei, Haruka ve Makato'nun ortak bir özellikleri var, o da erkek olmalarına rağmen kız isimlerine sahip olmaları. Animedeki tek ana karakter diyebileceğim dişi karakter olan Gou da bir erkek ismine sahip. Açıkçası bunun üzerinde neden hep durduklarını pek anlayamadım. Sonuçta bizde de Muzaffer diye kadın ismi, ya da Çiçek diye erkek ismi olabiliyor.Japonlarda bir anlamı, dalga konusu vs. oluyorsa bu durum açıkçası bilmiyorum ve bilen biri varsa yorum olarak yazarsa sevinirim.

Yazının başında demiştim ya önyargı ile bakılıyor, fanservice çok diye. Açıkçası kendim de yaoi ya da shounen-ai tarzı bir şeye dönüşeceğini düşündüm (Gelecek sezon ne olur onu bilemem.) ancak fanservicelerden arınarak bakıldığı zaman aslında çok güçlü bir arkadaşlık ilişkisinin işlendiği belli oluyor. Açıkçası ben bu animeyi ne kaslı erkekler ne de yüzme ile ilgim olduğundan izledim. O yüzden arkaplanda olan olaylar benim daha çok dikkatimi çekti. Tamam Nagato kıza benzediğinden ve çocuksu hareketlerinden ötürü ters anlaşılabiliyor. Ara ara "ibne misin birader?" diye söylendiğim de oldu.
Seride yüzücü tayfadan en çok sevdiğim karakter Rei oldu benim. Diğerleri zaten yüzmeyi biliyordu ancak bu kısa sürede sıfır yüzme bilgisinden uğraşa uğraşa geldi. Oldukça delikanlı da kendisi.
Kadın karakter görmek neredeyse imkansızdı. Amane-chan sensei ve Gou dışında kadın karakter yok gibi birşeydi. Gou'yu sevdim menejerlik ve ajanlık konusunda oldukça iyiydi. Amane-chan senseinin de ara ara ünlü kişilerden yapmaya çalıştığı alıntılar ve yüz ifadeleri görülmeye değerdi.
Rin ve Makoto'nun da geçmişlerinin de biraz hüzünlü olduğunu söylemeden de geçemeyeceğim.

Bunların yanında çok düz bir animeydi. (Cümleyi çaldığım kişiden özür diliyorum. :P) Yani arkadaşlığın önemini anlamamızı sağladı da en basit shounende bile arkadaşlığa yeterince önem veriliyor zaten. O yüzden izleyiciye pek bir şey kattığını düşünmüyorum. Ha bayan izleyicilerin kas veritabanlarında iyi bir güncelleme olmuştur orası kesin.
Teknik yönden bakarsam da, animenin çizimlerini beğendim. Oldukça göz alıcıydı. Yüzme animasyonları güzeldi. Hatta yüzme bilmeyi bildiğim ama hiç sevmediğim halde içimde bir yüzme isteği oluştu diyebilirim.
Seiyyu seçimi da genel olarak başarılıydı, ama Makoto ve Rin'in seiyyuları değişse daha iyi olurdu diye düşünüyorum. Müzik ve sesler konusuna aşağıda değineceğim.

Genel olarak benim yazım bu kadar. Free! Boş zamanınız varsa, yüzmeye hevesliyseniz bakmanız gereken bir anime. Ama izleyeceğim diye zaman yaratmaya çalışılacak bir anime değil açıkçası.

Animenin müziklerine gelecek olursam Opening'i olan Oldcodex'ten Rage On oldukça iyiydi. Anime açılışından ziyade full versiyonu bence daha iyi. Ayrıca ufak bir bilgi; Opening şarkısını Makato'nun seiyyusu söylemekte.
Ending'i Opening kadar çok beğendiğimi söyleyemeyeceğim. Toplamda 2 kere anca dinledim animede. Şarkıyı Style Five isimli grup söylüyor. İsmi Splash Free.

OSTleri genel olarak başarılı buldum. Gaza getiren ve hüzünlendiren, eğlendiren müzikler mevcut. Ancak albümde 60dan fazla müzik var ve bazılarını dinlerken "Bu ne zaman çaldı yahu?" dediğim oldu. Tabi özellikle aradığım müziklerde de zorlandım. Youtube'da pek bulamadım OSTlerini o yüzden direkt albüm link veriyorum. Link

"Formal Horror" isimden anlaşılacağı gibi tam korku filmine koymalık. Zaten bu tarz müzik kutusu tarzı yapılan müzikler hep hoşuma gitmiştir.
Çok müzik olduğundan her beğendiğime yorum yapmam oldukça uzun süreceğinden genel olarak animeyle uyumundan ötürü beğendiğim müzikler ; Words That Changed My Life, Aggresive Groove, Sparks Crackled,  Great Nostalgia, Strong Rival Team, Crisis of Life ve Serious Game.

Sürç-ü Lisan ettiysem affola, iyi seyirler.

4 Ekim 2013 Cuma

Shingeki no Kyojin - Cosplay ve Seiyyu / YF Blog Tur


Anime Adı: Shingeki no Kyojin / Attack on Titans

Bölüm Sayısı: 25

Yayın Tarihi: 7 Nisan 2013 - 28 Eylül 2013 

Tür: Aksiyon, Drama, Korku, Supernatural 

Yazar: Hajime Isayama 

Birkaç yüzyıl önce, insan ırkı Devler tarafından yok edilmek üzereydi. Devler; insanlara oranla çok daha uzun, zekası olmayan, insanları yiyen ve en kötüsü bunu açlıklarını gidermek yerine tamamen zevk için yapan bir ırktır. Hayatta kalmayı başarabilen insanlar ise, devlerin aşamayacağı duvarlar örerek, duvarların içinde güvenli bir şekilde yaşamaya başlar.

Hikaye, insanların huzur içinde yaşadığı 100 yıl sonrasında başlıyor. Genç Eren ve üvey kız kardeşi Mikasa, birdenbire ortaya çıkan çok büyük bir devin duvarı yıkması sonucu şehre giren devlerin yarattığı katliama ve annelerinin ölümüne şahit olurlar. Hikaye Eren'in bütün devlerden insanlık adına intikam alacağına yemin etmesiyle başlar.   


Öncelikle belirtmeliyim ki manga okuyucusu değilim. Daha doğrusu mangayı okuyorum ancak yeni başlayan biri olduğumdan dolayı sadece anime endeksli bir yazı yazacağım.


Shingeki no Kyojin'i yanlış hatırlamıyorsam geçen sene bu zamanlarda tesadüf eseri denk geldiğim bir fragmanı ile tanıdım. O zamanlar izlediğim anime sayısı bir elin parmaklarını geçmezdi ve fragmanı izlediğim zaman ekran başında donakaldım. Fragman beni baya etkilemişti çünkü o dev titan, 3D manevra donanımıyla yapılan hareketleri görünce "Böyle anime de yapabiliyorlar mıymış yahu o.o"moduna girmiştim. Ha şu anki donanımımla görsem o zamanki kadar etkilenmem çünkü o zaman izlediğim en iyi efektli şey One Piece'nin 100lü bölümleriydi ki o bölümlerin de efektleri malum. Gerçi 3D manevra donanımını son bölümde dahi ibretle izledim orası ayrı mesela.


Bu animasyonu yapan ekibe ben şapka çıkartırım.


Ben ilk bölümünden bu kadar gaza getiren bir anime izlemedim sanırım bu zamana kadar. O efektler o müzikler, o hikaye akşı beni benden aldı. Ve anime bir süre yavaşladı, sonra tekrardan gazlandı. Manga ile bir mi gidiyor hikaye bilmiyorum ama anime yavaşlamaya başladıktan sonra (sıkmaya başlamıyor ama) tekrardan gazlanıyor. Seyirciyi sıkmadan hikayenin yavaş kısımlarını atlatmayı çok iyi başarmışlar. Ha ama her bölüm titan kesilmesini bekleyip de bu hikayenin detaylarının anlatıldığı bölümlerde sıkılan çok kişi var. Eğer bu seri efsane olmaya aday bir seri ise, hikayenin önemli her anı yansıtılmalı bence. Mesela flashback yapılan bölüm olmasaydı Mikasa'nın Eren'i neden bu kadar korumak istediğini öğrenebilir miydik? Tabi bu örnekler çoğaltılabilir.

Yalnız benim merak ettiğim bir kısım var. Sanırım animasyon ekibi bazı yerleri ilgi çeksin diye bilerek değişik yapıyor. Bazı titanların koşuşları/hal haraketleri (Biliyorum anormal titan diye geçiyor onlar ama aşağıda bir gif atacağım), Levi'nin Eren'e olan tekmesi, Annie'nin değişik gülüşü, bazı yerlerde eski bölümlerde yayınlanan insan/titanların birebir kullanılması gibi. 


Tamam titan anormal ama animasyonu da anormalin anormali değil mi?

Hikaye kısmına yorum yapmaktan kaçınıyorum yazının başından beri. Çünkü daha izlemeden yazıyı okuyanlar olabilir ve hikaye kısmını spoilersız yazmak oldukça zor. Çünkü internette o kadar çok manga spoilerı veriliyor ki hakkında fanları yüzünden nefret ettiğim serilere ekleyecektim. Ama hikayesi o kadar güzel ki ekleyemedim ve ekleyebileceğimi de sanmıyorum.
Animenin müzikleri MÜ-KEM-MEL. Hatta şu an bu yazıyı Vogel im Käfig eşliğinde yazıyorum ve kendimi başka diyarlarda hissediyorum. Openingleri ve 2. Endingi de oldukça güzel. Hatta bir ara Guren no Yumiya'nın bağımlısı oldum, Youtube'da şarkıyı yükleyen kişi izleyen sayısını arttırdığım için teşekkür edecek falan sanmıştım.

Ayrıca eğer fırsatınız varsa ya da olursa, dev ekran diye tabir edilen televizyon + ev sinema sistemi ve rahat bir koltuk eşliğinde izleyin animeyi. Bir beş bölüm artı ilk bölümü (Tekrardan) bu şartlarda üstüste izledim ve izlemem bitince kurduğum ilk cümle "NERDE LAN BU TİTANLAR BEN DE KESİCEM." şeklinde oldu. Cümleyi büyük yazdım çünkü bağırarak söyledim. O derece gaza getirdi. Tabi bunu başaramadım ve eve döndüğünde kuzenin enseye bir şaplak atarak az da olsa gazımı aldım.

Kendi bölümüm olan Cosplay'e geçmeden diyeceğim özet cümlem iki kelimeden oluşuyor. İzlemediyseniz izleyin. 2012-2013 yıllarında çıkmış en iyi anime bence budur. 2011'i işin içine almam çünkü benim için dünyanın gelmiş-gelecek en iyi animesi olan Steins;Gate var. Daha önceki yıllar için de anime kültürüm yetmiyor açıkça söylemek gerekirse. Neyse cosplay'e geçelim. Yalnız blogun dar bir yapıda olmasından ötürü çok geniş bir içerik yapamayacağım maalesef.

Reika (Japon, F, http://worldcosplay.net/member/87/http://plaza.rakuten.co.jp/reika2010)
Bunun cosplaylerini gördüğümde ilk bunu ekleyeceğim dedim. Gerçekten Levi cosplayını çok iyi başarmış. Jean'in cosplayini de yapmış. Ama kendisi bir kadın. Nosebleed yaşayacak varsa bu gerçeğe göre yaşasın.































Mon (Tayvan, F, http://worldcosplay.net/member/monpink/ http://blog.yam.com/user/monpink.html)
Kendisi Mikasa'nın cosplaylerini yapmış ve çok da güzel yapmış. Gerçekten güzel, sanki askeriyenin kıyafetini giymek için yaratılmış gibi. Levi ve Eren cosplayleri de yapmış ancak Mikasa çok daha iyi olmuş bence.


















Lilian Stark (Çin, F, http://worldcosplay.net/member/lilysoup/http://weibo.com/yidutangjie)
Kendisi Hanji Zoe cosplayi yapmış. çok güzel olduğunu söyleyemeyeceğim ancak atacağım ilk fotoğraftaki ortamı başarılı buldum.


















Slinky (Yeni Zelanda, F, http://worldcosplay.net/member/3288/http://sstg.deviantart.com/)
Açıkçası sadece Armin cosplayı koyuyorum bunu. Çünkü yapılmış Armin cosplaylerinin neredeyse hiç birini beğenmedim, bir tek bunu beğendim ancak bunun da diğer cosplaylerinin pek başarılı olduğunu söylyemem.














Blooming (Tayvan, F, http://worldcosplay.net/member/116239/)
Büyük bir hevesle Sasha'nın cosplaylerini aradım ancak pek umduğumu bulamadım. Ama bulduklarımın en iyisi bu Tayvanlı abla. En azından ekmeği güzel.





















Biraz da yapanların adını-sanını bilmediğim ama hoşuma giden cosplayleri paylaşıp cosplay konusunu bitiriyorum.



































(Bu işin makarası tabi.)






















Kendi konum olan cosplayi bitirdim; ancak Burcu'nun şu an laptopu olmadığından dolayı yarın yazması gereken seiyyu konusunu da ben aldım.

Yuki Kaji (Eren) : Serimizdeki yağız delikanlı olan Eren'in seiyyusu Yuki Kaji'yi Bakuman'da Tatsurou, Blood Lad'da Hydra Bell, Fairy Tail'de Lyon ve Magi'de Alibaba olarak dinledim. Açıkçası saydığım kararkterlerle Eren'in sesi arasında pek bir bağ kuramadım ve şaşırdım ancak oldukça başarılı bir iş çıkarmış. Eren gibi ciddi bir karaktere çok iyi gitmiş.

Yui Ishikawa (Mikasa Ackerman): Yui Ishikawa seiyyuluk kariyerine yeni başlamış biri. O yüzden daha önceden hiç bir rolünün olduğu animeye denk gelmedim. Ancak sesini çok beğeniyorum ve geleceğinin olduğunu düşünüyorum. Özellikle Arumin diye Armin'e seslenmesini çok seviyorum.

Maria Inoue (Armin Arlert): Armin'in sesini ilk duyduğumda bir kadının seslendirdiğini anlamıştım. Ancak Armin'in karakterine güzel giden bir sesi var. Ayrıca animenin başında ve sonunda konuşurken o kasvetli havayı genel olarak güzel yansıtıyor. Kendisini bir tek Highschool of the Dead'den Rei olarak dinlemiştim ve sesini oldukça beğenmiştim o zaman da.

Hiroshi Kamiya (Levi): Bu adamın sesine hastayım işte. Çok karizmatik bir sese sahip. Levi'nin boyuna sesi biraz fazla kaçmış ama karizmasıyla kurtarmış. Angel Beats'den Otonashi, Durarara!!!'dan Izaya ve One Piece'den Trafalgar Law ayrıca kendisi. 

Yuu Kobayasi (Sasha Blouse): Fanboyu olduğum kadın seiyyulardan biri. Sasha'yı da karakter olarak sevince bir de Sasha fanboyu yaptı beni sağolsun. Kendisinin sesi sapık kadın karakterlere cuk diye oturuyor ve şu ana kadar bütün rollerde kendisinin olduğunu anlayabildim. Bleach'den Hisagi, Fairy Tail'den Daphne, Gintama'dan Sarutobe, Higurashi no Naku Koro Ni'den Satoshi, Seitokai Yakuindomo'dan Naruko, Steins;Gate'den Urushibara olarak dinledim kendisini ve hepsini başarıyla seslendirdiğini rahatlıkla söyleyebilirim.

Paku Romi (Hanji Zoe): Her seiyyuya da iyi, çok güzel, seviyorum dedin diyeceksiniz ama Paku Romi'ye de sırf arkalara kaldı diye haksızlık yapamayacağım! Paku Romi de en sevdiğim seiyyulardan birisi, hatta Top 5'ime rahatlıkla oynar. Hatta kendisini dinleyip de sevmeyen birini görmedim bu zamana kadar ben. Bleach'den Toshiro, Beelzebub'dan Fabas, Full Metal Alchemist'den Edward Elric, Nana'dan Nana, Naruto'dan Temari, One Piece'den Shyarly olarak da dinleyebilirsiniz kendisini.

Yazım bu kadar. Burcu'nun da konusunu yazdığımdan dolayı iyi oldu mu emin değilim ama umarım beğenirsiniz.